HIZIR ALEYHİSSELAM
Hz. Ali ve Hz. Fatma'nın çocuklarının hastalanmaları üzerine üç gün oruç tutmaları ve her üç günde de tam oruçlarını açacakları sırada birden kapılarına dayanıp onlardan yardım isteyen yetime,yoksula ve esire Yiyeceklerini vermişlerdir. üç gün su ile oruçlarını açmışlardır. (farklı kişiler görünümünde her defa gelen Hz. Hızır'dır ve Hz. Ali ile Hz. Fatma'yı sınamaktadır). Ehlibeytin bu Davranışı Allah tarafından övülmüş ve
yukarıda belirtilen İnsan(Dehr) Suresi,nin 8 ve 9 Ayetleri Nazil olmuştur (inmiştir)
Bu iki olay bize Hızır orucunun bir şükür orucu olduğunu gösteriyor.
Bir şükür orucu olan Hızır orucu aynı zamanda Hz. Hızır'ın şahsında yüce Yaratıcıdan bereket ve rahmet istemenin, esenlik ve kurtuluş dilemenin, dostluk ve dayanışma talep etmenin, paylaşım ve kardeşlikte buluşmanında orucudur.
Ehl-ı beyte gönül ver ki
Aliye selman olasın
Muhammedi hazır bil ki
Can hakka nazır bil ki
Her gördüğün hızır bil ki
Aliye selman olasın
Muhammede gönül kat ki
Gah deyip rehbere yet ki
Bir gerçekten etek tut ki
Aliye selman olasın
Hasan ıle girdim ceme
Hüseyin sırrımı deme
Müsahipsiz lokma yeme
Aliye selman olasın
Zeynel, bakır, cafer, kazım
Irızaya bağlı özüm
Hatırı kırma şahvazım
Aliye selman olasın
Takiye nakiye eriş
Askeride biter her ış
Mehdi sıratına karış
Aliye selman olasın
Hatayim özünü ırma
Bir gerçekten sözün ırma
Her ademe sırrın verme
Aliye selman olasın
Allah allah allah allah
Aliye selman olasın...
Ali’yi seversen eylen dur turnam
Gönlünde kibiri silde öyle gel
Bu aşkın narına yanmak dilersen
Rehberin eteğin tutta öyle gel
Hızır ile yoldaş olayım dersen
Dertlerine derman bulayım dersen
Hak ile Hak olup gelmek istersen
Coşa gelde çarka girde öyle gel
Ruz-ı Hızır (Hızır Günü) olarak adlandırılan Hıdırellez günü, dünyada darda kalanların yardımcısı olduğu düşünülen Hızır ile denizlerin hakimi olduğuna inanılan İlyas'ın yeryüzünde buluştukları gün olarak düşünülür ve kutlanır.
Kaynak : http://turkulerimiz.biz/turku_sozleri-6160-Yaradan-askina-bir-semah-eyle-sozleri.html#.WJW75_K7JRs
Copyright © turkulerimiz
KUR’AN-I KERİM’DE HIZIR ALEYHİSSELÂM
Kur’ân-ı Kerîm’de adı geçmemekle birlikte müfessirler tarafından Hz. Hızır’a ait olduğu kabul edilen Kehf sûresindeki kıssa özetle şöyledir: Hz. Mûsâ (a.s.) genç adamına iki denizin birleştiği yere ulaşmaya karar verdiğini söyler, bunun üzerine beraberce yola çıkarlar. İki denizin birleştiği yere varınca yanlarına aldıkları kurutulmuş balığı bir kenarda unuturlar, balık da canlanarak denize atlar. Bir müddet sonra Mûsâ (a.s.) genç adamına azığı getirmesini söyler; fakat genç adam olup biteni hatırlayarak daha önce bunu Hz. Mûsâ’ya (a.s.) bildirmeyi unuttuğu için üzüntüsünü dile getirir.
Bunun üzerine Hz. Mûsâ (a.s.) aradıkları yerin orası olduğunu söyler ve geriye dönerler. Burada kendisine Allah tarafından “rahmet ve ilim” verilmiş olan sâlih bir kul ile karşılaşırlar. Hz. Mûsâ (a.s.), sahip olduğu ilimden kendisine de öğretmesi için onunla arkadaş olmak istediğini söyler; Kur’an’ın adını bildirmediği bu kişi, iç yüzüne vâkıf olamayacağı olaylar sebebiyle bu beraberliğe sabredemeyeceğini belirtirse de Hz. Mûsâ’nın (a.s.) ısrarı üzerine, meydana gelen olaylar hakkında açıklama yapmadıkça kendisine soru sormaması şartıyla teklifi kabul eder. Hz. Mûsâ’nın 8a.s.) bu şarta uyacağına dair söz vermesi üzerine yolculuğa başlarlar.
Bu zat önce bindikleri gemiyi deler, arkasından bir çocuğu öldürür, daha sonra da uğradıkları bir kasabanın halkı kendilerini misafir etmediği halde orada yıkılmak üzere olan bir duvarı düzeltir. Bu üç olayın her birinde Hz. Mûsâ (a.s.) arkadaşına davranışının sebebini sorar; arkadaşı da, “Ben sana benimle beraber olmaya sabredemezsin demedim mi?” diye uyarıda bulunur. Hz. Mûsâ (a.s.) özür dileyip yolculuğa devam etmelerini ister. Sâlih kul, birinci ve ikinci olaylardan sonra Hz. Mûsâ’nın (a.s.) ricasını kabul ederse de üçüncü olayda ayrılma vaktinin geldiğini söyler; bu arada söz konusu hadiselerle ilgili olarak davranışlarının sebeplerini de anlatır ve bunları Allah’ın emriyle yaptığını söyler
(Kehf Suresi)18 /60-82).