ŞEYH SAFİ

 ŞAH İBRAHİM OCAĞI’NDAN GELEN BİR ŞEYH SAFİ BUYRUĞU

 

                                                                                     Yunus KOÇAK

 

ÖZET

 

Bu yazıda, bir çok nüshası bulunan Şeyh Safi Buyruğu’nun daha önceki nüshalardan farklı bir nüshasını yayınlıyoruz. Yazı rika yazısı ile yazılmış olup, bazı imla hataları bulunmaktadır. Risalede bir çok dini konuda açıklayıcı bilgiler ve erkan hakkında açıklamalar bulunmaktadır.

 

Elinizdeki Şeyh Safi Buyruğunun dili  Eski Türkçe döneminden yeni Türkçe dönemine geçiş sürecinde  yazıya geçirilmiş, duru ve yalın bir Türkçe’dir. Yüksek felsefi düşünceler büyük bir başarı ile örneklemelerle anlatılmaktadır. Böylece halkın yalın ve sade Türkçesi ile bir inanç ve onun ilkeleri ile ilgili derli toplu bir bilgi verildiği gibi inancın kendi içindeki sınırlılıkları da  ustalıkla belirtilmektedir. Özellikle  kitabın sonunda yer alan  oniki tasavvuf kolu ve bunların Alevi inancından farklılıkları ve inanç olarak aşırılıkları başarılı bir biçimde tanımlanmaktadır.

 

Anahtar Kelimeler: Şah İbrahim Ocağı, Buyruk, Alevilik, Bektaşilik 

 

Sunuş

 

 Anadolu’nun en önemli ocaklarından biri de Şah İbrahim Ocağı’dır. Şimdiye kadar üzerinde çok fazla durulmamış olan bu ocak aslında derinlemesine araştırılması gereken çok önemli bir kültür unsurumuzdur.  Şah İbrahim Ocağı özellikle Doğu Anadolu’da  15. ve 16. yüzyıllarda  siyasal etkinliğini de sürdürmüş olan  hem  inanç merkezi, hem Türkmen oymaklarının boy birliğinin oluştuğu bir merkez,  hem de bir  devlet örgütlenmesi bilinci ile düzenlenmiş bir ocaktır. Erdebil  süreğini Anadolu’da bir çok ocağın sürdürdüğünü biliyoruz. Hatta Balkanlarda da bu süreğin titizlikle varlığını yürüttüğünü  görmekteyiz. Şah İbrahim Ocağı bunlardan farklı olarak Erdebil Dergahının  farklı bir kolu olarak varlığını sürdürmüş olup   ocakla Erdebil Dergahı arasında bir kan bağı ilişkisi

 

bulunmaktadır. Şah İbrahim Veli  1365-1447 tarihleri arasında yaşamıştır. Anadolu’yu üç kere ziyaret eden Şah İbrahim Veli’ye Anadolu kırsal alanındaki insanların Hacı Bektaş Veli hatta ondan daha çok saygı gösterdikleri söylenmektedir. Hatta Şah İbrahim Veli’nin kerametleri arasında Anadolu’ya her gelişinde  bir göz yumup açıncaya kadar geniş bir coğrafyayı dolaştığı  inancı da bulunmaktadır. Bu gelenek halen Anadolu’da cemlerde ve özellikle Şah İbrahim Veli talipleri arasında yaygındır. 

 

Özellikle Amasya ve Tokat yöresinde halen cemlerde onun olağanüstülükleri anlatılmaktadır. Bunda da üzerinde en çok durulan nokta aynı anda çok kısa zamanda bir yerden bir yere gidebilmesidir.

 

Şah İbrahim Veli’nin bir başka önemli özelliği de  çocuklarının Anadolu’da birden fazla  süreğin başında olmaları ve bu geleneğin halen devam etmesidir. Bunlardan Oğlu Alaaddin Çorum’a bağlı Abdal Ata köyünde  ocağın geleneğinin yürütmüştür. Abdal Ata köyünde halen dergah ve zaviyesi bulunmakta ve halk tarafından yaşatılmaya çalışılmaktadır. Evlatları halen burada yaşamaktadırlar. Zamanla Osmanlı vakfı haline dönüştüğü gibi  Safevi Osmanlı savaşı ve gerginliklerinden sonra bir Bektaşi Dergahı haline  dönüştürülmüştür.

 

Şah İbrahim Veli’nin bir başka oğlu ise Ahmet Uryaniddün ve Burhaneddin Erdebili olarak anılmakta ve Eskişehir’in Seyit Gazi İlçesine bağlı Yazı Dere köyünde yatırı bulunmaktadır. Bir diğer oğlu da bel oğlu değil yol oğlu olarak tanınmaktadır. Şeyh Hamididdün Veli adıyla Malatya’nın Darende İlçesinde süreği devam ettirmiştir.

 

Malatya’nın Mezirme Köyü ise doğrudan doğruya Şah İbrahim Veli’nin kendi ocağı olarak tanınmaktadır.  Yüzlerce yıldır varlığını bu köyde sürdüren bu ocak  geleneğin günümüze kadar gelmesinde çok önemli bir yere sahiptir. Köyün ileri gelenlenlerinden ve  Dedelerinden İbşir Oktay’la devlet memuriyetimiz sırasında tanıştık ve Şah İbrahim Veli Ocağı ile ilgili  kendisiyle çok uzun görüşmelerimiz oldu. Bu sırada kendisi  bana ocağa ait bazı belgeleri verdi. Bunlar arasında en önemlisi  Şeyh Safi Buyruğu idi. Bilindiği gibi Anadolu’da bir çok  Şeyh Safi Buyruğu yazmaları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları  aralarında yalnızca  cümle değişiklikleri ile aynı temayı işlemektedir. Elimizdeki buyruk da   1900’lü yılların başında yazıya geçirilmiş bir buyruk olduğu için  kuşkusuz bazı eklemeler olmuştur. Bunlar arasında  Hacı Bektaş Veli’ye yapılan atıflar en önemli  eklemeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kitapta bulanan bazı ifadeler bizi kuşkuya düşürdü. Bunlar arasında Zekat ve  Namazla ilgili olarak geçen bazı ibareler kesin çizgileriyle olmasa bile Sünni akidesine daha uygun gibi görünüyordu. Bunun üzerine  Şeyh Safi Buyruğu’nu Malatya’nın Mezirme Köyü’nde köyün yaşlılarını ismini vermeden okuduk. Yaşlılar daha biz  açıklayıcı soru yöneltmeden bunun Şeyh Safi Buyruğu olduğunu ve dedelerin cemlerde bunun okuduklarını hatırladılar.

 

Buyruğun hemen giriş bölümünde yer alan beş vakit ibaresi ve zekat konusundaki düşünceler temelde genel Alevi  düşüncesiyle de çok fazla çelişmemektedir. Çünkü Alevi inancı namaz değil, Kur’an’daki anlamı ile Salat (niyaz) “yakarış” a inanmaktadır. Bu da yine Kuranı Kerim’de olduğu gibi belirli bir zamana ve durumu bağlı olmaksızın, yolda, otururken, yürürken ve yan yatarken olmak üzere  Tanrı’yı anmak biçimindedir. Bu yüzden okuyucularımız, oradaki   pekte belirgin olarak yer almayan beş vakit kavramının Aleviliğin temel anlayışından farklı olarak yorumlamamalıdırlar.

 

Anadolu’da hâlen halkın elinde bulunan bir çok Şeyh Safi Buyruğu’nun bir araya getirilerek bir edisyon kritiğinin yapılması kaçınılmazdır. Böyle bir çalışma yapıldığı takdirde  Şeyh Safi Buyruğunda yer alan ilkelerde bütün açıklığı ile ortaya çıkacaktır.

 

Elinizdeki Şeyh Safi Buyruğu’nun dili  Eski Türkçe döneminden yeni Türkçe dönemine geçiş sürecinde  yazıya geçirilmiş, duru ve yalın bir Türkçe’dir. Yüksek felsefi düşünceler büyük bir başarı ile örneklemelerle anlatılmaktadır. Böylece halkın yalın ve sade Türkçesi ile bir inanç ve onun ilkeleri ile ilgili derli toplu bir bilgi verildiği gibi inancın kendi içindeki sınırlılıkları da  ustalıkla belirtilmektedir. Özellikle  kitabın sonunda yer alan  oniki tasavvuf kolu ve bunların Alevi inancından farklılıkları ve inanç olarak aşırılıkları başarılı bir biçimde tanımlanmaktadır.

 

Şah İbrahim Ocağı ve onun çevresinde gelişen inanç ve kültür zenginliklerimiz üzerinde bundan sonrada geniş geniş duracağız. Özellikle  Alevi sözlü geleneğinin çok önemli isimlerinden tuttuğumuz notlarla Anadolu’da kültürel varlıklarımızın aydınlatılması gereğine inanıyoruz. 

 

Şeyh Safi Buyruğu’nun yazarının  imlâ bozuklukları onu okumamızda büyük güçlükler çıkardıysa da okunduğu zaman böyle yorucu bir çalışmaya değeceğini ve bunun titizlikle saklayarak  şahsıma devreden sayın İbşir Oktay’ın anısına bir saygı olacağına kuşku yoktur.

 

RESİM 1

 

İbşir Oktay ve eşi Zeynep Oktay

 

         

 

Şah İbrahim Veli oğlu Hace Ali  

 

Babasının adını koyduğu, Malatya Hekimhan civarında yatırı bulunan Hacı Ali’nin  yeri ileriki bir tarihte nokta olarak tesbit edilecektir. Karadirek veya Mezirme köyü olabilir. Evlatları bu Köylerde ikamet etmlektedirler.

 

 

 

Şah İbrahim Veli’nin yol oğlu Darende ilçesindedir.  Yol oğlu Şeyh Hamiddün Veli’nin yatırı vardır. İlçede evladıyız diye dergahın nimetinden faydalananlar vardır.

 

Aksaray’da Kurtuluş mahallesinde  Şeyh Hamiddün Veli yatırı bulunmaktadır, bu türbelerin birisi makam birisi mezarı olacaktır. Aksarayda da Somuncu oğluları vardır. Onun nimetinden barındıkları aşikardır. Mübarekin diğer namı Selver Somuncu Baba  adıyla  anılmaktadır

 

Şah İbrahim Veli oğlu Şeyh Cüneyd (Ölümü m.1460)

 

1477 yılında posta oturan Şeyh  Cüneyd babasının altıncı oğludur. Pek genç yaşta olduğu için amcası meşhur Cafer Hoca vesayeti altında şeyhliği yürütüyordu.  Şiilik en parlak duruma gelmişti.

 

Çok zeki akıllı ileri görüşlü olan Şeyh Cüneyd az  zamanda, şeyhiliğin  ve tekkenin edep erkanını tanzim ederek saygınlığını daha da ileri götürdü. Şeyhlik kıyafetinin üstünde bir hükümdar icrası edası ile hareket etmeye başladı. İçinden büyük bir devlet kurmağı tasarlıyordu. Oralara hükmeden Kara Koyunlu hükümdarı  Cihanşah bunun vaziyetinden ürkerek hemen Erdebil’den sürgüne gönderdi.

 

O zaman Ortadoğu’da en kuvvetli devlet Osmanlı imparatorluğu, Mısır’da Memluklar. Üçüncüsü ise Akkoyunlu devleti idi.

 

 

 

      MENÂKIB-I ŞEYH SAFΠ

 

ALEYHİ’R- RAHME

 

Bismillahirrahmanirrahim

 

(Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla)

 

1

 

El-hamdülillahi  Rabbi’l-alemin. Vesselatü vesselamü ala Muhammedin ve alihi ecmain. Emma ba’d bilgil ki ebvab-ı sır erbaa, şeriat ve tarikat, marifet hakikatdır. İmdi şükri cid, ol evvel halıka kim envaı kainatı halketti ademden vücuda getürdi ve Muhammed Mustafa’yı cümle mahlukat içinde muazzez ve mükerrem kıldı ve Adem sureti ve halkı maarifetiyle yarattı ve her nefsi natıka ile yarattı ve cümle ahkam-ı şer’i ve tarikı evliyayı beyan eyledi ve sena evladına olsun ki tayyib ve tahirlerdir. İmdi bu fakir ve hakirin muradı budur ki sultanü’l evliya ve burhanü’l esfiya yani şeyh Safi aleyhi’r -rahme kelamında ve her şeriat ve tarikat ve hakikat ve marifet ehlinin halinde ve menakıb-ı şeyhden ve adab-ı müridden ve hizmet-i talibden her birinin meratibine göre dört kısım ve dört ruh ve dört nefis ve hal ehlinin dahi makamı dörttür. Evvel Şeriat makamı avam için ikinci tarikat makamı ibtida içun üçüncü ma’rifet makamı intiha içün dördüncü hakikat makamı içün didik. İmdi sebeb budur ki Muhammed Mustafa  Sallahlahü teala aleyhi vesellem miraca varıncak Hak Celle ve ala hazretleri 

 

 

 

2

 

doksan bin kelam söyleşti. Otuz bini şeriatta ve otuz bini tarikatta ve otuz bini hakikatta ya ma’rifet kelamı kanı dirsen doksan bin kelamın otuz bini şeriat kalidir. Otuz bini tarikat yoludur ve otuz bini hakikat halidir. Ma’rifet sırrı emirdir ve ma’rifetin kelamı Hak teala erenlerin ve Ali’nin kudret nurunda sırr itmişdir. Erenlerin sırrını müşahide idüb anlarda görmek gerek. Öyle olsa bir mü’min kendü cemalin mir’at-ı Hakk’a müşahidesinde görüb daima şeyh cemalin kendü cemaline muntasıf iylemesine  akdem ve hidmet ve aşk-ı evliyaya kaim olur. Ol vakitte “men arefe nefsehu fekat arefe rabbehu” makamına vasıl olur. Ehline hod ma’lumdur bu kadar söz kifayet ider. Kendü sözüme gelelim: İmdi bilgil ki şeriat bir fasıl ve tarikat ve ma’rifet ve hakikati birer fasıl üzerine kıldım. Evvela şeriatı avam-ı nasa ve tarikatı ibtidaya ve hakikatı müntehaya ve ma’rifeti intihaya bağladık. Zira her

 

nesne na ehline haramdır. Ve meratıbına göre az muhabbet virüb ana göre  kandıra.(yeterli) Ehli olmayana sohbet virmemek gerekdir. Şeyh Safi Rahmetullahı aleyh şöyle buyurmuşlar ki: Bir mü’min bir na-ehle bir lokma-i Hak yedirse sükker-i zaga(alakargaya şeker vermiş gibi) Virmiş gibidir. Zararı vardır. Amma budur ki

 

 

 

3

 

 ibtidaya intihadır. Şahin lokmasın serçeye vermiş gibidir. Zira Serçeye şahin lokmasın yedirsen boğazın yırtar. Ol vakit yediren dahi günahkar olur. Ve mevt olanda imansız gider. Ve hazret-i Resul aleyhisselam hadis-i şerifinde buyurur ki: “Kellimun nase ala kaderi ukulihim” imdi şöyle bilmek gerektir ki: Her kişiye  sözü aklı irdiği yerde söylemek gerektir. Ve irşadını ana göre virmek gerektir. Her kim bu sözü bilüp Fehm ve amel iderse andan malum olur ki aşkı ziyade olur. Hiç kalbinde şeytan fi’linden nesne olmaz ve irşad olur. Fasl-ı evvel yedi babdır ki. Şeriat-ı garradır. Fasl-ı sani, tarikat, fasl- ı salis hakikattır. Fasl-ı Erbaa marifettir. Anlar dahi yedişer babdır. Cümlesi yirmisekiz bab olur. Zira Kur’an-ı azimin hurufları dahi yirmisekizdir. Ve yine  Hak Subhanehu ve teala yerleri ve gökleri yedişer kat halk eyledi. Huruf adedince ol ecilden biz dahi ebvabı yedişer eyledik. İmdi bilgil ki şeriat-ı aliyye sudur. Her şey su ile tathir olur. Ve tarikat-ı aliyye ateşdir cümle cigler ateşle bişer. İmdi tarikatı, şeriat içinde hasıl iylemek gerek. Zira, kemalin ve irşadın tekmil idüb fiilinden malum olur. Nitekim 

 

 

 

4

 

Cenab-ı Feyyaz-ı Mennan Kur’an-ı Kerim’de buyurur, Kale Teala:  Etiullahe ve resulehu ve ulul emre minküm” bidersetillah? Muti olun buyurdugunı tutun ve resulüne itaat edin. Şeriatına muhalefet itmen. Ve dahi davat ittigi rah-ı tarikine gidin. Zira şeriat, emir ve nevahiye muallakdır. Taat-ı inkıyad eylemek sünnet-i seniyyesini  kema hüve Hakk kabul eylemektir. “Ekimussalate vez zekate” yani salat- ı hamse-i mefruza üzerine kaim olub her vaktin arasında zikr u tesbih ve şükrle meşgul olarak gıybet-i masivaden ictinab ve dilinizi mahfuz, müstehaklarına zekatları i’ta idin. Zira, Hazret-i Resul-i Ekrem gıybet hakkında buyurmuştur: “el gıybetü eşeddü minez zina” öyle olsa şeriatta her ne muhalif fiil var ise cümlesinden hazer idesiz kim tarik ü erkanınız kıyam ü kuudunuz şeriat ve tarikat tamam olmuş ola. El-babüs  salis “âtü’z-zekate” dir ki yani emvalinizden kırk ekçede birin fukara ve mesakine virin. Zira, Hakkullah’dır. Sene be sene virmek gerekdir. Ruz-ı kıyamette kazanmış olduğun malın helalinde hesabını ve haramında azabı vardur. Ve şeriata muhalefet etmiş olur.

 

 

 

5

 

Sırr u hakikatınız temam olmaz ve ol kimesnenin dahi erkanı caiz olmaz . el-babür rabi, “sûmû” eşher gördügün oruc tutun. Ve saim olan kimesnenin cemi azası saim ola. Nitekim, dili fevahişten gözü el ve ayak haramdan, ve gönlü kibirden ve kulagı dinlemekten ve ağzı yemekten beri ola kim erkanda noksan olmaya. El- babül hamis, “Men ya’mel mines salihati” ayetinden murad budurkim hakkın buyurdugın dutar ve amel-i Salih işleyen Cehennem azabından emin ola. Amma salihden murad,

 

resul-i Ekrem emrin tutmak ve şeriatını yerine getürmek ve Hakkı görmesine talib olmakdır. Cemi mümin ve Müslim talib olmak ve cümle mürebbi mümin ve Müslim guruhuna  katmak Cenab-ı Feyyaz-ı Mennan nasib-i müyesser eylemeye, âmin. El babüs sadis, “Haccel beyte menistedau ileyhi sebila” ayetinde buyurur ki, haccedin. Zira bir kere hacceden kimseye azab-ı cehennem haram olur. El babüs sabi, “fectenibuhu lealleküm tuflihun” ayetinde buyururkim Allah tealaya yaramaz işlerden hazer itmek gerek kim cemi korkulu fiillerden emin olasız. İmdi Şeyh emrinde Hak rızası ve resul emri üzere olmakdır. İmdi, öyle olsa iradetlerin taşra kendünü bilmeyle 

 

 

 

6

 

fiil eylemek hakka ve resulüne muhalefet gibidir. İmdi, mürebbiye muhalefet şeytan fiilidir. Zira, hilafı işi işlemek kendi nefsine zulmeylemek gibidir. Öyle olan Âdem, dünya azabından ahiret ıkabından kurtulmaz, bu sıfat münafık sıfatıdır. Münafık olmayan kendü kendü bilisine gitmez münafık oldur ki, gönül korkusu olmaya. Enbiya, evliya hatırın bilmeye ve Hak ve resulden utanmaya. Daima hilaf iş ve inad huccet-i şeytan fiilidir Hafazanallah ve maaküm. Ve beyan-ı tarikat: Elbabül evvel, İbtida bil gil ki, tarikata müteallikdir zira, cemi hareketi mübtedi tarikatı ile işler. Erenler dergahına tarikat bir doğru  yoldur. Kalet teala: “İnne lekad sıratun müstekim” ayetinden ibaretdir ve hem tarikat amel her nesne kim vacibdir ve sünnetdir. Anı işlemek gerekdir. Tarikat adetlerindedir. Ve illa nadâna güç gelir. Zira kim anlar hak emrin tutmazlar. Ve resülden utanmazlar. Ve evliyadan  korkmazlar. Fiilleri kendülere hoş gelür. Kendü bilisine giderler. Merdud idiler. Deyre  meşayih emrine muti olmazlar. Mürebbisine hilaf ve inad ve huccet eylerler. Bilmezler ki kendüleri merdud olub dergahdan cüda düşerler. Haşa kim Hak anlardan bîzardur Neuzübillah. imdi dünyada merdud 

 

 

 

7

 

olanlar enbiya  evliya dergahında dahi merdud ve mahrumdır. Tarikat-ı Hak tealaya giden doğru yoldur. Bu dünyada şeyhinden ve Rum erenlerinden ve ariflerden ve aşıklardan hem korkup hem utanmak gerekdir zira kim hakkı bunda görmeyen, ve bulmayan işte dahi görmez ve bulmaz. Nitekim, Hak teala kelam-ı kadiminde buyurur: “men kane  fi hazihi a’ma ve fil ahireti a’ma edallü sebiyla” imdi bu dünyada görmeyen, bulmayan ahirette dahi görmez ve bulmaz. Ariflerden ve aşıklardan mahrum kalur. El babüs sani: tarikatta ibtida tövbedir. Kema kalellahü teala: “ya eyyühellezine amenu tû bû ilellahe tövbeten nasuha” ayetinde buyurur kim ey bana ima(n) getüren kullarım günahlarınıza tövbe- i nasuh ile tövbe idin ben avf-ı mağfiret kılam, dimektir. Dahi Hazret-i resulullah buyurur ki “men tabe minez zenbi ke men la zenbe leh” bir kimesne günah işlese dahi tevbe eylese işlememiş gibi olur. İmdi tövbe iylemek pişman olub özrün dilemekdir. Mü’min nişanı budur ki daima gönül korkusunda ve daima yüzü yerde niyazda ola ve emma münafık daima nuzulluk(halk dilinde kötülük) üzere ve kendüni görenden ve daima gıybet müsavi 

 

 

 

8

 

ve Hak söze rıza virmez. O sıfatlu kişi hayasız ve tamahkar ve şefkatsiz olur. Emma tövbe iki kısım olur. Biri, zahiri biri Batınidir. Zahiri oldur ki, tövbe ider, ayruk bir dahi işlemez Hak teala anı kabul ider ve cennete layık olur. Ve Batıni oldur ki, günahına özür diler, erenler dergahında ve aşıklar nazarında tercüman çeker ve safa nazar olunur. Dünya ve ahirette safa ile can teslim edersin. El babüs salis, Tevhid-i tarikat. “Ya eyyühellezine amenu uzkurullahe zikran kesiran” yani buyurur ki, ey bana iman getürüb ve iman-ı kamil ile muttasıf olan kullarım, sizler çok zikir idin gicede ve gündüzde, bendahi sizi anayım ve dürlü dürlü nimetler vireyim. Çok çok zikr idüb anmakdan murad oldur ki, arifler nazarında günahlarına özür dileyüb yolunuz insaf eylemek gerekdir. Bir günahkar günahını dileyüb tövbe idüb ve benim zikrime meşgul olsa daima ben ondan razıyım benim dahi razı olduğumdan malumdur ki arifler ve aşıklar nazarında daima yüzü yerde niyazda ve daima mümin karındaşına iyilikde ve daima günahına özür içinde meşayih, mürebbi rızasında olur. 

 

 

 

9

 

Ol vakit ben andan razı olmuş olurum. Emma mümin gerektir ki ta benim zikrimde ve aşkımda ve hicabımda ola daima bana ezkar itmekte vechiyle dir, ya Muhammed ya Ali bismillahirrahmanirrahim fa’lem ennehu la ilahe illallah Muhammeden resulullah  Ali veliyyüllah  Mehdi  eminullah  eba Müslim Seyfullahdır, diye ve mürşidüllah diye. Zira, kişi mürşidin hak bilmeye hak nazar kılmaya ve zahir ve batından korkmasa merduddur. Ve eğer korkarsa ve bu zikre müdavemet iderse Hak teala anın kalbini nurlandırır ve rehberinin ilham-ı kalbi onun kalbinde olur. Derviş derdmend olur. Ve hak dergahı aşıklar nazarında kamil ve her şeyde nazar almış mümin olur. Ve ilhamı rabbani hasıl itmiş olur. Ve hem terakki bilub makama irişür. Hergiz  ana hicab olmaz. Her neye baksa hakkı hazır görür. Ve her eşyada hakkın cemali nurunu müşahede kılub ve her eşyada hakka nazar ide hak cemalinden ğayri nesne görmeye. Hemen hakka bakar hakkı görür. Kalbinde tevhid nuru haya virir. El babür rabi, el mürebbi. Kema kale nebi aleyhisselam “levla’l-  mürebbi lemma araftü rabbi” ve bir hadisinde “ men arefe nefsehü fekad arafe rabbehü” yani buyurur ki, 

 

  

 

10

 

bana Cebrail rehber olmaya idi Tarik-i Hakkı ol kadar bilmedim. İmdi bir kimsenin mürebbisi olmasa, ol kimse Hakkı ve Hak yolunu nice bilür. Öyle olsa anın şeyhi Şeytandır. Amma mürebbilik dahi şol kimsenin hakkıdır kim irşadında ve nazar erkanında ve adabında kaim ve yetmiş iki millet ve cümle eşyaya bir nazarla baksa ve başında tac-ı arif ve telebbüs-i behnâb şah-ı velayet meab Ali el mürteza evladına yetişe ve şeriat-ı Muhammed anda kamil ola mademki bir mürşidin edebi ve şer’i olmasa eli ve dili ve gözü ve sülbü pak olmasa ana rehber dinilüb mürid yapıcak ve seccade-i resulde oturmak ve erkan tıraşı eylemek ana caiz olmaz. Ol kimse rehber ve halife dilemek caiz olmaz. Ve hem erkan-ı evliyada 28 sual vardır. Ol sualin cevabına kadir olmak gerektir. Ol sual, evvel sual, et tevhid, ikinci adl, üçüncü nübüvvet, dördüncü emanet, beşinci nehyi anil münker, yedinci tevella sekizinci teberra, dokuzuncu sorsalar kimin oğlusun cevab yol oğluyum, onuncu yol kimindir Muhammed alinindir, on birinci Muhammed Ali yolu nedir? Cevab, Şeriat, tarikat, marifet ve hakikattır.  On ikinci, tac ve hırka evvel, Adem-i safi, Nuh-i neci ve İbrahim halilullah’dan geldi. On ikinci , taç ?beşdir, ondördüncü 

 

 

 

11

 

Muhammed’(e) beyaz Ali’ye kırmızı geldi. On beşinci tacın farzı muhabbet-i pirdir. Onaltıncı tacın sünneti hizmet-i pirdir. On yedinci tacın aslı himmet-i pirdir ve istiğfardır. Onsekizinci tacın fer’i yaramaz işlerden kesilüb iyi amel ide. Amil olub ve erenler sahifesine irişmekdir. Ve sahib-i nasihat ve halkdan kendü sakınub ve rehberine asi olmayub aşıklara ve ariflere yetişüb sa’yini mikdarı? emirlerine kıyam ve akdem itmekdür. On dokuzuncu kapusu halifedür ki, bir vechile asilik göstermemekdir. Eger yoluna sadık olmaya iki cihanda merduddur. Zira kim, dili ile ikrar idüb kalbinden inanmayub evliya halin tutmaz ise, münafıkdır. Yirminci tacın kelimesi, pire erişmekdir. Amelleri işlememek emrin tutmak Allah’a ve resulune asi olmamakdır. Yoluna asi olan mutlak kafirdir Neuzübillahi min zalike. Yirmiikinci, tacın dairesi eimme-i isna aşere ve anlara erişmekdir. Yinmiüçüncü, tacın imanı menzilül can ve irşad-ı üstaddır. Yirmidördüncü, pire ikrardır. Yirmibeşinci, ihtiyarı “mutu kable en temutu” yani ölmezden evvel ölmek iradet kefen giymek ve her hali seyretmekdir. Yirmialtıncı, tacın hayatı, pir önünden geçmeyüb nefisdane olma. Yirmisekizinci, kimseye hor bakmaya ve herkese 

 

 

 

12

 

muhabbet göstere daima edeb üzere ola, kelam-ı ma la ya’ni söylemeye. Emir ve nehiy üzerine ola ve beş vaktine kaim  ve (ara satır: ve şeri hüküm ola)  cümle evliya ve enbiya tarikine salik mürid, pir olan kimesnelere bu ahkam ve erkanları bilmek ve yirlü yirüne getürmek vacibdir. Zira şeriatı kaim olmayanın tarikatı ve hakikatı dürüst olmaz. Ve bir pir bu sualleri ve erkanları bilmese imam Cafer-i Sadık kavlince  her hali ve her fiili caiz olmaz ve merdud olur. Haza Sultan Şah Abbas bin Sultan Şah Tahmas bin Seyyid Şah İsmail bin Seyyid Şah Cüneyd bin Seyyid Şah Haydar bin Seyyid Şah İbrahim bin Seyyid Şah İshak bin Şeyh es Seyyid Hasan bin Seyyid Şah Abuz bin Şeyh pirdir. Şah Seyyid Fahreddin ibnüs Seyyid eş Şeyh Hasan bin es Seyyid eş Şeyh Devrüs seyyid el İmam Musa el Kazım bin Cafer-i Sadık bin Muhammed Bakır bin Zeynel Abidin bin Hüseyin-i Kerbela bin Seyyid İmam Ali Murteza ve ala ali ecmain. İmdi bu şahların hallerin ve ef’al ve erkanların nice sual etmek gerek. Anı beyan kılalum. İmdi azizim, bilgil ol tarik budur kim, talibin ikrarın kim alur. Anı ki seyyid alur. Seyide ikrar vermeyen merduddur. Seyyidden başka na ehil ikrar alursa

 

 

 

13

 

 alan da veren de merduddur. Seyyid şahlar yoluyla buyurdular. İmdi, tarik ol budur ki, ehl-i tarik cem olub rıza-yı pir yoluna ve erkanına kaim kardaşı ol mübdedanın boğazına yağlık takub ve eline alub eşige niyazdan sonra içerü getüre. Diye kim: “esselamü aleyküm ya ehlet tarik vel ahdül vefa esselamü aleyküm ya ehl-i beyt-i Mustafa ve Mürteza gelmeniz hak içindür, iş bu mümin kardaşınız ayağınız tozuna yüz sürüb bu makamda turab olmakdır. Muradı budur ki siz erenlerin önünde meşayihin hizmetine bel bağlayub sahib-i tarik olub ol şah-ı vilayet aşıklarına hizmetkar olmak ister. Hakkında ne dersiniz erenler” diye. Anda pir olan kimesne, “gelmeniz mübarek olsun” diye erenlerin

 

edeb ve erkanın talkın idüb hutbesin okuya. Pir nazarına getürüb sağ dizin kaldırub sol dizin çökere. Sağ eliyle talibin başını parmağın beraber tutub tövbe ve talkın virüb dir kim; “estağfirullah min külli zenbin ahden ve hatmen ve sıran ve alaniyyeten ve etubü ileyhi minellezine a’lemü ve minez zenbillezi la a’lem inneke ente a’lemül ğuyube tubu ilellahi tevbeten nasuha innellahe yuhibbüttevvabin

 

 

 

14

 

vel mütetahhirin allahümme rabbi taibün ileyk fiilen ve hatıran estağfirullah” tevbe kıldum cemi menahiden rucu itdim. Haza Şah Abbas bin Şah Tahmasb’a tevbe itdim erenler talkınıyla. Eger dudarsam ve mal ü tenim ve baş ü canım cümle erenler meydanınındır, diye. İmdi imam Cafer-i Sadık rahmetüllahi aleyh buyurmuşlar kim, talib olub erenler meydanına başı  eyitdüb malın ve canın teslim ve temaşa eylemese şahların kavline uymasa erenler dergahında merdud idilir. Şeytan ve Yezid’dir. On iki erkanda yiri yokdur. Dört kapuda tesellisi olmayınca faide ve dahi pirleri yokdur. Cümle kavlinden sonra bu beyatname isteyen okusalar bismillahirrahmanirrahim “innellezine yübayiuneke innema yübayiunallahe yedüllahi fevka eydihim fe men nekese fe innema yenkisü ala nefsihi ve men evfa bima ahede aleyhullahe fe se yü’tihi ecran azima” düvaz imam okuya, nadi Ali okuya , ondan sonra ikrar tercümanı okuya. Ondan

 

 

 

15

 

 sonra cemi evliya-yı ögredüb telkin eyleye ve pirlikden murad oldur ki, talib cem idüb erkan göstere. Ve imanın Şeytan ve nefsi emare şerrinden halas ide. Şol kadar cehd ide kim, her kimseye ihtiyacı olmaya. İmdi, oğlunun mürebbisi rehberine her hususda teslim ve rızada olmak gerek ve can ve mal rehberindir. Zira, mürebbi baba yerine, talib dahi oğul yerine öyle gerekdir. Kemi talibden hiç nesne diriğ  itmeye. Zira, oğul babadan her ne görürse anı işler. Rehberlik dahi öyledir. Talib, ahdinden dönmemek gerekdir. Eger, sureta rehberdir tekinde olub, sair mahalde kendü bilisine gider ise, olmaz. Münafık sıfatın tutmuş olur. Dahi , Yezid mertebesinde olur. Zira, ahdinden dönmüş olur. Resul hazret buyurur kim, “ el kerimü iza vaadehu vefa” imdi ahdine vefa iden mümin olur. İki cihanda yüzü ak ve Muhammed Ali Dergahına layık olur. Eger talib rehberinin bendesidir. Rehber talibini  satmak murad itse asla yüz döndürmeye. Eger döndürürse Hak Muhammed Ali, on iki İmam dergahında merdud ve mahrumdur. Zira, yalancı olur. Hazret-i resul hadis-i şerifinde buyurur: “ el kezzabü la ümmiti” kazib olan benim ümmetim değildir. Allahü Teala kelam-ı kadimde buyurur: “Veylün yevmeizin lil mükezzibin” manası budur ki, 

 

 

 

16 

 

Cehennemde bir makam yarattım adına Veyl dirler. Anda yalancılara azab olsa gerek Neuzubillah.  Muhammed Ali ol sıfatda hakkıyla bir kimsenin olmasa anın şeyhi şeytandır.  “Men la şeyha lehu la  şeyha  leha veddin” buyurmuşlar elbette bir kişiye bir mürşid lazımdırkim “el ele el Hakk’a” dimişler. Kılaguzsuz kuş uçmaz öldüğü  vakt iman ile gide. Zira hayatta tuttuğu el anın elinden

 

ala ve taptığı dinin alemi dibinde haşr ola. “Rehberi mürşidi olmayan benim ümmetim değildir” dise gerek.” Elbab-ı rabi’ “El hayaü minel iman” Bir kimsenin hayası olmasa imanı olmaz dimekdir. Bir can edebli olsa erenler sıfatında kopar. Bir can dahi derviş olsa edebli gerekdir. Şeriat ve  tarikat ve ma’rifet ve hakikat kapuların yirlü yirince bakılsa ve itikat kapusı açılub can kulağıyla dinleye. Ehl-i sukut ola bir sözü ana sormayınca cevab virmeye ve söylediği vakt  eyü söyleye. Zahir ve batında şeyhin işaretine baka. Bir kimse  acib veya bir kusurın görse anın yüzüne urmaya. Zahirde şeriat libasın giyüb batında tarikat libasın giyerek hakikat libası içinde gizlene. Bir kimse anın sırrına vakıf olmaya. El babül hamis, anı beyan-ı ikrar 

 

 

 

17

 

kıla. Resullulah’ı aleyhisselam: “ El ikraru min’el iman”’dandır. Bir kimsenin ikrarı olmasa imanı olmaz. Talip ikrarın kimse yitirse gerek şeyh Safi aleyhir’-rahme buyurmuşdır ki “Bir talib size ikrar yitürmese  ikrarı sahih olmaz” ve yine şeyh Safi İmam Cafer-i Sadık radüallahü anhdan beyan eyler ki: “Bir talib ikrarın seyide yitürmese ol ikrarı alan da viren de merduddur. Zira Seyyid olmayan ikrar alamaz ve mürşid olmaz. Eğer alursa Muhammed Ali ve on iki imam ana lanet ider. Hak saklaya. Elbabüs sadis: tefekkürü’l intiha. hakikat aleminde iken ne acib deryayı rahme cem’i canlar bir yire cevelan iderken bu alema gelüb dünya sebebiyle birbirlerine ayru bakub sünnet ve din efkarına ırak olarak mal ü menan gavgasına düşüp hor-ı hakir olmak nedendir. Anın içün hazret-i Resul-i Ekrem buyurmuşdır: “Ed-dünya fi cifetin ve talibuha kilabün” yani: “Dünya bir leşdir ve ana talib olan kilab(köpekler)dir. Öyle olsa mü’minin davasında olan 

 

 

 

18

 

kardaşı cife-i dünya içün birbirine hor bakub adavet itmek nefs dirliği içün erkanda Hak’dan taşra işi işleyüb iki cihanda yüzü kara koymak layık değildir. Nasibsiz kalmak reva değildir. İmdi arif oldur ki, herkese bir nevile baka. Her kişiden bir  hisse aladır. O dürlü  hasiyetler tahsil idüb bade ma’rifetullah’a vasıl olur ve  bir dahi kimse Allah taalanın emriyle ve ihlasıyla ve şeyhi kamilin terbiyesiyle bu fani cihan u irtifadan geçüb kendüyi bi-gaye tebdil iderse bu cihan ol kimseye acib görünür. Döner evvelki haline nazar ider. Bu alem ana dostu olur. Ol zaman mürebbisinin safalı ve safa nazarı ana sermaye nice faideler ide ve dahi mürşid dimişdir ki: “Bir kimse bilmediği yerden bir müşkil dise ol dahi kabul eylese ikisine dahi cennet makamları vardır.”  İmdi mü’min oldur ki kalbi saf ola ve tecride meşreb ola. Bir mü’min karındaşı andan bir murat

 

 

 

 

 

19

 

istese vusati mikdarı buluna ve kalbinden f’il-i şeytaniye ve Tenri’yi çıkara ve Yezid sıfatın  örtmeye.  üç kimseye Cennet yokdır. Biri bahıl, biri tekebbür, biri dahi nice dürlü bela ile

 

dünya çarkından ötürü yalan söyleyüb ve gönül yıka. İmdi bu haller ile mü’minüm diyü …ile mü’minlik davasın iden kişi iki cihanda esvedü’l-vecihdir. Zira iyi haller keman der keman ile iman-ı la yücteman ahir nefeste bu hal ile fevat olan imansız gider. Muhammed Ali ve isna aşere şefaatlerinden dûr olub Lanete mustağrak olur. Ve di ki: Dinleyüb gıybet söyleyen merduddır. Dünya şirkinden ötürü  rehberine eğri baksa Muhammed Ali dergahında(n) mahrumdur. Ve Rehber olan talib Dünya içün hile ile boğazına lokma sebebiyle ayin-i cem ide hilaf işi işlemeye merdud idilendir. Meger üstadlar dergahında kabul ola. Malı ve canı gaziler meydanında mirasdır. Zira kim  rehber kapusı Hak kapusıdır. Öyle olsa Hak’dan hilaf 

 

 

 

 

 

20

 

 nesne sadır olmaz. Zir-i seccade-i Resulde oturır. Anınçün talibler cümle günahkar olurlar. Zira mertebesin sairlerden ziyade ve Hak katında setmi dahi ziyade olur. Talibin günahı birdir amma rehberin günahı ondur. Anıniçün talibler dahi günahkar olurlar. İmdi mü’min karındaşı gaziler, ariflerdir ki dünya çarkından biri olup tertemiz yed(?) ve sadıku’l-kavl cümle iyilik salınub kalbinden şeytan fi’lin çıkarub sahib-i irşad ve teselli olub daima nefsiyle cenk ü cidal olmagın halas oldılar amma rehberine muhalifet idüb ve zikr olunan fiillerinde bulınub dua-i avam kapusında gönüller yıkub üstad kavlinde(n) haric fiillerde bulunsa ol zaman mutlaka şeytan olur ve erkansız kalub iki cihanda yeri kalmaz. Elbabüs- sabi’: ilm-i münteha: Kalallallahü teala: “ Vallahü alimün hakim” Allahü teala alim ü hakimdir. Ve nefsi emareyi terk ide. zira “külli (nefsin) zaikatül mevt” her bir nefis mevti tadacak gerekkim mü’min sıfatıyla sıfatlanub “El mü’minune la  ……………………………” musaddakına mesluk

 

 

 

21

 

 ide. İmdi mümin ana dirler ki mutmainneye irgöre. Ol vakt mümin “men arafe nefsehu vekad arafe” tebeddügin? bilmese hak tealaya bilmez. İmdi, bilmek odur ki, nefsi emmareye uymaya. Nefs-i emare kafirdir. Münafıkdır. Ona tabi olan dahi münafıkdır. Bir dahi nefsi levvame amma zahidlikdir. Ve nefs-i mülhime aşıklıkdır. Ve nefs-i mütmainne ariflikdir. İmdi bu nefsleri bilüb ve hilelerinden haberdar ve ihtizar ideler. Eger bilmezse kendüye zulm eder. “in kane zalumen cehulen” mecmuunca hakkı bilmemesi olur. Bilmese, mutmainne sıfatın sıfalanmış olsa hakkı bilmiş olur. Evliyanın adabın bekler. Hakdan ve  evliyadan korkar. Her yerde hazır bilüb erkanda(n) taşra işi işlemez. Ve bir rehber yine muhalifet içre daima kendüyi hâk ider. Varlığı yokluga tebdil eder. Hakka ve tarika muhalif işi işlese kendünden bilüb insafa vara. Ve bir kimsenin ayabını görse yine kendü ayıbın fikr idüb setr ide. El- babü evvel: “el Müminü mir’atül mümin” hüsnül halef vel münteha-yı vacib-i teala buyurur kim, kullarım halkı ve mürüvveti halk 

 

 

 

22

 

 etti. Halk-ı Muhammedi mürüvvet-i Aliye verdim. İmdi gerekdir kim eger mümin ve eger Müslim halkı ve keremi olmasa Muhammed Ali(ye) dost olmaz. Ve eger, halk-ı mürüvveti olursa Muhammed Ali ve on iki imam dostı olur. Zira, halk Muhammed Ali mümin olana lazımdır. Ve gaziler ve erenler muhabetinde gönül varlığı göstermeye daima niyazında ola. Ve hak söze muhalefet etmeye. Dervişlik göstere dahi kendüye bir sual ya bir müşkil diseler veya bir kimse içün yol eyle üstüne verseler belidir. Hiçbir kimse güç göstermeye. Ol kadar işler dahi yolun çeke. Tahammül ideler. Zira kim, bir işi işlemek dilese ayin-i cem erenlerin rızası ile işleye, ve bir kimse kendü talibin saklayub, yüze virmezse anın üzerine varub duruncayasın. Allah ile sen bilesin diyesün. Eger bir kimse hakikat işlerse tarikat işlemeye zira nazar-ı hakikat ve marifet içinde şeriat ve tarikat sıgmaz. Zira şeriat, bir ev gibidir. Her hali sabreylemek anın kapusudur. Ve tarikat yoldur. Her yerde yol gösterir ve bir emmare marifet ve hakikat bir deryadır. Ve şeriat bir gemidir. Ve tarikat ol geminin rüzgarıdır. 

 

 

 

23 

 

ve bir kavilde şeriat bir ağaçdır. Tarikat anın dalıdır. Marifet yaprağıdır. Hakikat anın yemişidir. Yani bunlardan murad olan budur ki, bu ahvaller içinde ve kaim ü fail olub, buluşub arifler katında hora geçmek gerekdir. Ta kim,Muhammed Ali dergahında kabul ola. Yohsa her halde sabretmeyüb ve sır saklamayub nefsi haklamayub daima tokluk eyleye. Ol vaktde Yezid andan hoş olur neuzübillah. Öyle olsa gerek, kendüye ve gerek bir kamil kimseye teslim olmak hakkın merdibanıdır. Madem ki merdibanda yukarı olmadıkca  terakki mümkün değildir, bu minval üzere hareket etmeyen kişiye ahkam ve ilham-ı rabbani müyesser değildir. El-babüs sani: Teslim-i münteha ve marifet. İmdi ehl-i hal ve sahib-i kemal şöyle bilgil ki, ehl-i marifet olan kimse kendüyü hakka teslim itmek gerek ve hem himmet eyleyen feramusı? ve şefaat kademin talib yoluna teslim idüb tasdik ide. Ve her kerrede kendü kapusundan hak yoluna feda eyleye. Ve ide kim ve “efuzu emrî la ilahe innellae basirün bil ibad” diye Cennet safasında(n) ve Cehennem havfından ötürü okuya ve Muhammed Ali aşkına mal ü can ü evlad 

 

 

 

24

 

(ü) ensabını feda eyleye. Hak içün muhabbet göstere. Ve her ne ise, hakdan irişe. Razı ola. İmdi, mürid-i sadık ve arif oldur ki, gücü bitdikçe bu şartları yirine getüricek. Kardaşlar arasında dirligi hoş ola. Dahi hakdan ümidin kesmeye. Ve mezkur olan işleri bilmiş ve cemi  küfürleri iman idimiş ve cevanib-i erbaanın küfründen ve kahrından beri ola. Ve mürid murada ve aşık maşuka ve maksuda ol zaman irmege ve cemi enbiya ve evliyanın inayeti ile ol kime şeriat ve tarimat ve marifet ve hakikatda kamil olur. İmdi bir kimse, bu dereceye irişse ehl-i marifet olur. Zira çün âlemden geçiriçün âlemine kadem basar. Ol vakitde baksa hak celle ve ala cemalin görür. Yaşda ve kuruda, kışda ve her işde söyleyen cümle hak olur. Arada hicab perdesi kalkub ol zaman la mevcud şeyün illa hu hu makamına sabr-ı münteha-i marifet-i kalellahü teala “innellahe yühyissabirin ecruhum bi ğayri hisab” yani Allah sabırlı kulların sever ve yaramaz fiillerin hayra tebdil ider. Sabır bir …..ve hazret-i resul-i Ekrem buyurur: “men la sabra lehu

 

 

 

25

 

la dine lehu” yani sabrı olmayanın dini olmaz. İmdi arif olan sofu her haline sabredici olur. Ve yine resulullah aleyhisselam buyurur: “ed- Dünya sicrul mümini ve cennetül kafiri” müminin zindanı ve kafirlerin cennetidir. İmdi mümin olan daima şükrin kesmeyüb Hak rızasına kail ola ve daima adab üzere olmak gerek. Ve tarikat her ne sitem eyleseler sabridüb ahiret azabından halas olub ve hakdan şükrini kesmeye dünya muhanetlerine sabrede. Hak emri, resul kavli ve üsdad ve mürşid ve pirler irşadı budur. Bir kimse dünyada belaya sabretse, on dürlü ihsan-ı hüdaya muvafık olub, bir hasenata Hak teala on hasanat verir. Dünyada ve ahiretde dahi cümle mahlukat arasında aziz ve hürmetlü ider. İmdi, cihana raiyetin olmaya ve dünya …..virse kay didinmeye. Ve cümle âleme yek nazarla baka. Rıza- yı hubb-ı tecrid ve irşad ola. Fakir didigimiz budur. Zira, dünya fanidir ahiret bakidir. İmdi, kişi kendi vucudun fena eyleyince, beka hasıl etmez. Fena dediğimiz gönül mazlum-ı bakidir. Daima turab

 

 

 

26

 

olmak gerek. Mesela, toprak cümleden ednadır. Ve kaffe mahlukat anı cigner hiçbir kere ah itmez ve üzerinde bu kadar  mekulatı biter. Hakka asi olub tereddüd eylemez. Enva dürlü nebatad hayvanat içün dürlü meyveler biter cümlesi dahi âdemden ve hayvandan fani olur. Ve hem insan bedenine kan ve şehvet ve kuvvet olur ana rahmine düşer, hak emriyle hasıl olur. Enbiya ve evliya ve nice meşayih ve erenler, pirler ve mürşid-i kamiller ve arifler ve aşıklar olur. Birbirinden madenden madene terakki ve tenzil bulur. Bu kadar feyz-i rabbani hasıl olur toprak ile. İmdi, derviş-i dermend olanın bu kadar feyzi toprak ve gönül yapmakla olur. İmdi benim karındaşım fenada ziyade dirlik hakikat dirliğidir. Ol dirlik üstadlar kavli ve arifler ve gaziler ve aşıklar tariki muhabbetdir ve daim teslim ve rızada olmakdır. Bu kavli üzere edebli olan kimse evliya mertebesine erer. Cümle mümin ve müslime hak erenler müyesser eyleye. El babür rabi: müntehaül marifet dervişi olan 

 

 

 

27

 

kimse ehl-i marif ola. Muhabbet-i dünyayı terk ile gönlünü Hak rızasına bağlamak gerek ve dahi mütevekkil “en temute” sıfatıyla amil ola. Ve kendüyü hakka teslim idüb daima hakka şükür ve zikr idici ola. Ol vakt ol kişi ehl-i marifet olur ve dört kapıda  kamil olur. Ve sözü ve dili kavi olur. Hakkı seven kişi hakdan ayrılmaz. Evvel tasdik ehli olub ve ayin-i cemde oturmak ana layık olur. Ol zaman ana sofilik ve talib olmak ve erkan-ı evliya caiz olur. Emma sofu oldur ki, zahir ve Batıni kaffe-i measiden pak ola. Ta kim, tasavvuf kitaplar(ın)da buyurmuşlardır ki, sırr-ı ru-şah ve naz-ı niyazı tavh? u pak ola. Amma esrar, batın ve zahirindir. İmdi dimek olur kim, esrar na-pak olmak nedendir dirsen,  zahirde ibadet anınla riya-ı halk kasd itmeye naz u niyazın hak içün eylemeye ve ana hiçbir nesne acib gelmeye ve isadet içün hakdan avf dilemeye takdir kim, mevlasına hidmet iderse kendüyü ana havale idüb …….ötürü ide. Rehber ve üstadı kavline razı ola. Zira, ehl-i tahsil kelamında ve durub oturmasında ve erkanında malum olur ve hem ehl-i hal olan kâl ehli ile oturmaz. Eğer otururlarsa,

 

 

 

28

 

günahkar olurlar. Eger ehl-i cennet olub,  daima hilafın işleyüb üstad kavline gitmezse yahud zahir boyun egmeyüb kendisüne giderse o zaman batına kalimine? Havale idüb dergahtan red oluna. İnsafa gelince, yürüye. Arif oldur ki, bir kusur iş işlemesi ve hem  yol anasının, karındaşlarının emrinden dışarı çıkmaya. Kim bu vasiyetler hakdır, imdi marifet dervişi olan kimse eimme-i isna aşerin sırrına mahrum ola. Ali’nin kali ve hali ve kavlinden haberdar olmaya. Her kankı eşyaya nazar itse hakı anda müşahede ede.  İmdi bir kimse hak yolunda baş u can virmek ve maldan geçüb vekteizin menziline irişmek gerek. O vakit cemi sırlar keşf olur. Gönül gözü açılır. Beher saat nur-ı hüdayı müşahade ider. Ol kişi, ehl-i marifet olub, hiçbir noksanı kalmaz. “men arefe nefsehu fek ad arefe rabbehu” sırrına irişub cemi mürşidler ile “lahmüke lahmî” olub  cümle umur-ı dünya anın gözüne görünmez olur. Ve nar-ı nur olur. Ol vakt makamı, her bir kadem basar. Zira, setm? Ve sürdügü erkan dürüst olur. Nazar ile ve eliyle yuduğu pak olur. Zira, yuyucu pak olmayınca yudugu olmaz amma talib dahi pak

 

 

 

29

 

gerekdir. Bu nasihatleri kabul eylemek gerekdir. Eger kabul itmezse, setm caiz olmaz. Ol vakt, setm-i evrat ve ol meclisde hazır olan cümle merdud olur. Kavli üstad budur. Bu vasiyetleri tutan ve bu ameller ile amil olan eger mürşide eger talib hakla hak olmuş olur. Her ne işlerse, kendü fiili ve kavli olur. Vahdet evine döner. Zahiri ve batını bir olur. Derununda hiç nesne taleb kalmaz. El babül Hamis. Müsahib ve münteha-yı marifet. İmdi, mübahiblik, Muhammed Ali’den kalmıştır. Eger nerde oldu diyü sual iderler ise, Muhammed’in ahir haccında “kadiruhum” dedi. Mevzuda, Cebrail-i Emin nuzul idüb bu ayet beyanı gördü. Kavlüt teala: “ Ya eyyüher resulu beliğ ma nezele ileyke min rabbike ve in kulte ma bellağat” resulüne imdi, resul-i Ekrem buyurdu kim, bir minber kurula pes, ashab didiler kim ya resulallah bu yakında kereste yokdur. Çün hazreti resul fikre vardı. Derhal Cebrail-i Emin bu ayeti inzal itdi. Kavluhu Teala: “ Vallahi yusimüke minen nasi” pes resul-i Ekrem buyurdu, deve palanından minber düzeler. Hasebel fermud Selman el Farisi yirmisekiz palandan minber düzüb cenab-ı

 

 

 

30

 

peygamber Ali’nin elinden tutub minbere çıkub buyurdu kim, : “Ya ma’şerennasi elestü bil mümini evla enfüseküm” didiler. Bela ya resullallah. Def buyurdu: “men küntü mevlahü ve haza Aliyyün mevlahu” her kimin ki, ben mevlası idim Ali anın mevlasıdır. “ Allahümme, adün men aduhu” yani  ilahi anınla adavet kılana adavet kıl. “Ve Vali men valehu” ve anı hor tutanı hor tut. Ve “ ve ensarhu men nasarahu” ve ahna nusret virene nusret vir. “edril hakka maahu haysü ma kane mekarin” ile hakkı ana kande olursa ve yine buyurdu: “ene medinetül ilmi ve Ali babuha” imdi, ilmin şehriyim Ali kapısıdır. Ali’yi kendüme musahib kıldum . ve Cebrail cennetten bir gömlek getirmişdi. Ol gömlek, ikisi bir başı gösterdi. Ve hadis: “ Lahmüke lahmi” olda sadır oldu. Ve yine buyurdu: “Ente minni ve ene minke” ve cemi insanın evlad(ı) kendi sulbünden gelüb benim evlatlarım senin sulbünden gelse gerikdir. Bu(nu) arifler anlar. Ve yine buyurdu: “setefterikü ümmeti selase ve sebine fırkaten kulluhum finnar illa vahiden” eshab kiram sual itdiler kim, anlar kimlerdir. Buyurdu kim, onlar benim mukarreb ümmetimdendir. Bana, evladıma tabiet idüb, şeriat-ı Ahmediyemi

 

 

 

31

 

icra ve tarikat-ı Muhammediyemi idenlerdir. Ef’al,akval ve ahlakımız üzere olmıyanlar ümmetim dirmiyiz.                                              Ve münafık-ı ebedidir ol zaman muhib olan el an muhib olup ve munafık olan hala münafıktır. Ol münafık ervahlarında(n) bazıları gelür mü’min olur illa havaric damarları hareket idüb ehl-i hased ve ehl-i buğz ve inadı elden koymayub bildikten geçmez. Anlara dost olan dost diyü anda yüzleri kara koyar. Hazret-i İmam Cafer-i Sadık Aleyhisselam bir mecmu’da: “Bir Müslim bir cima ve bir ihtiyare olsa cima ve ihtiyareye hor baksa…….. Hak rızasında olmayub nefsi rızasındadır. Anlar arifler ve aşıklar nazarına şehvet-peresttir. Ol mecmu’da bulunan cümle hakdır. Hakka eğri bakan merdud-ı mutlakdır ve kafirdir. Ve cinleri işidüp amel içün günlüne kibir riya sunulmuş(?) olsa Yezid ve münafıkdır. Zira erenler hazır ve nazırdır. ….. ve iştibah edenler kafir olur. İmdi

 

 

 

32

 

imdi halis ve muhlis  mü’min mu’tekıd olanlar makam-ı aşka varub birbirlerin sevib andan safa alurlar. Ana terakki dirler. Dil ve endam sairlerini şehvet, muhabbet-i mücaziden beri kılalar. Haükikat menziline dahil olalar. Zira insan cümle mahlukattan …… ve eşref olduğu Kur’an-ı levmiyle sabittir. Kavlet’t-teala: Ve lekad li rümta beni Adem” ve Hazret-i Risalet-penah hem kendi suret ve siretinde: “Hak inde halkullah Ademe ala surete’r-Rahimin” buyurdı ve suret-i adem sıfatıdır Muhammed bir imdi arifler birbirine hub-ba-hub safa alurlar. Erenler de olan sıfat hakdır ve bir dahi buyurdu kim: bir kani kardaşı fakir kardaşa malından verüb zaruret ve yitüresini bitürmek sünnet-i enbiya ve evliyadır. Alur virmezse hakikatte kardaşlık ve musahiplu ana haramdır ve ahirette birbirlerine faidelü olmaz. Ahiret istemeni olurlar(?) La7mean-ı habbe dünyada sekret ve sükuret kalırlar. İmd(i) bir kimse her neye muhabbet iste Arasat-ı mahşerde anınla haşr

 

 

 

 

 

33

 

olsa gerektir ve bir kimse de  şevkat olmasa iman dahi olmaz ve imanı olmayan mü’min olmaz ve mü’min olmayan cernnete girmez ve cemali hakkı görmez ve bir mü’minin zühde borcu olub karındaşı emvalinden olub eda-yı deyn itse ana iftihar idüb incince musahib karındaşı deyninden halas olduğuna hemd ü senalar ide. Eger incinüb ve elem-i mal u can  çekerin  bıkarsa sıfat-ı şeytaniye ile muttasıf olmuş olur ve bu misillü amelden ictinab ü ihtiraz itmek cem’i mü’min ve mü’mine(ye) ehem ve elzemdir ve bir talib bir evden bir mecmua gitmeler olsa müsahib beraber gitmese yol müsahibi idüb bilesince bir can getüre zira hazret-i İmam Cafer Sadık Aleyhi rahme zamanında bir talip giderken re’sinden kisvesi düşdi. Ol talib heman özin dara çeküb durdı. Amma beraber kimse yogıdı ol talib üç gün darda durdı. Ahirü’l-emr imam hazretine malum olub ol talib yanına gelüb oturdı. Dil alub tacın

 

çekülüben sıtamın(?) gösterdi. Ol zaman imam buyurdı ki setmden sonra bir talib yalnız yola gitmeye taki düşdigi yerde birbirlerini göreler zirakim

 

 

 

34

 

bir talib günahkar olsa bastığı yer kendüye davacı olur. İmdi talib vardıgı yerde mihmandır. Ve mihman üçdür. Evvel, tarikat mihmanıdır, ikinci marifet mihmanıdır, üçüncü hakikat mihmanıdır. İmdi bir yerde mihman gelse gerekdir ki vardıgı yerde talibler andan nişan isterler. Eger nişan virirse ne hoş eger nişan virmezse andan ihzar ideler. Evliyanın erkanın göstermeseler, ol mihmanın nişanı oldur ki diline itibar olmaz. Vardım didigi yerden nişan isterler ve ……ide. Eger yola gitmiş ise, evvela tarikata mihmanın nişan rehberin soralar. İkinci marifet nişanı oldu. Tarikat içinde üçyüz altmış uğrak vardı. Andan soralar. Ve Hakikat mihmanında, hakikatde bin esrar vardır. Hal bu zindan? Anları soralar. Eger nişan virmezse anı ceme koymayalar. Eger korlarsa yüzleri karadır. Ol mihman nişan virirse talibler vardığı yerden sohbet göstereler. Eger görmeyüb kallaşlık ile sohbet itseler dünyada ahiretde yüzleri kara olur. Ahirete imansız giderler ve ama ol talib ki tarikat talibidir, tarikat üzere yol göstereler. Ve ama ol talib ki, marifet 

 

 

 

35

 

talibidir marifetin menzili arşullahdır ana dahi arşullah menzili göstereler. Ve amma talib ki, hakikat mihmanıdır ehl-i hak andan sırr-ı hak içün ol mihmana teslim-i mal ve terk-i can ideler. Zira hak mihmanıdır. İmdi, hak didarın hakikat mihmanında bula ve ol mihmandan her ne murad itse kabul olur. Zira, murad kapısıdır. Ehl-i hak oldur ki hakdan geçmeye ve kaçmaya. Eger huccet idüb kaçarsa yüzü karadır. Şeytan bu kadar aziz iken hak huccet ittiği içün sürgün oldu.  Bir talib hakikat mihmanından düşse, anı mürebbi ve rehber halife yapmağa kadir değildir. Mürşid dahi kabul itmez. Ta ki ol mihman yapmadıkca ol talib kalmaz. Ve ölür ise, imansız olur. Ve her kim andan firar itmez ise evliya kanlısudir zira, Halil peygamber Kabeyi yaptı nihayetinde şükr itti kim bu gibi hizmete muvafık oldum. Nagah-ı bilagah?-ı ilahiden hitab geldi kim, ya Halil bana acib hizmet arz itdin. Benim bir mihmanımın gönlün ele almadın, dedi. Cenab-ı Halil, bildiğim mihman gönlün ele almak Kabe yapmakdan evla ve eşref imiş ve ahd eyledi kim mihmansız bir lokma yemeye. Andan evine vardı. Kırk gün

 

 

 

36

 

mihman gelmedi. Ol da bir lokma yemedi. Zaif oldu. Kırk birinci gün bir kişi geldi. Amma gayet acib suretde. Dırnaklar uzamış ve saçı yüzünü örtmüş ve bıyıkları ağzını örtmüş ve gözlerinin çerağı sakalının üstüne dökülmüş, heman dem Halil peygamber aleyhisselam karşuda varub ikram idüb evine getürdi. Ba’del avde Halil aleyhisselam kendi reyince konuka terahhümen ustura getürüb gel  senin başını tıraş ideyim. Heman dem ol misafir, ya Halil sen benim aybım gördün, diyüb de kakdı, gitdi. Halil aleyhisselam ol kadar ilhah ü ibram itdi. Müfidi olmadı. Münacat itdi kim, ilahi bana bir

 

misafir irsal itdin, durmayub gitdi. Hitab-ı izzet geldi kim, ya Halil ol misafir senden incinüb  gitdi.  Ol misafirin hatırın hoş it. Azzem ve celalim hakkıçün ismin ceride-i nübüvvetden mahv iderim. Ol dem hazreti Halilin can başına sıçrayub tez konuk ardından irişdi. Mübarek yüzün konuk ayakına düşüb ağladı. Ve arkasına alub getürdi. Özür diledi. Gönlünü ele aldı. Ol misafiriyle nice hikmetler müşahede eyledi. İmdi hazreti Halil peygamber iken, bir misafirin gönlünü itmese ismi ceride-i nübüvvetden

 

 

 

37

 

mahv olacak idi. İmdi talib dahi hakikat mihmanını razı itmese imansız gider. Ve anı mürebbi ve halife ve rehber tevcih yapmaga kadir olurlar…….hazret-i imam Cafer Sadık radiyallahü anh buyurdu kim, tarikatda üç sünnet ve yedi farzı vardır. Ol sünnet oldur ki, kelime-i tevhitden hali olmaya. Daim zikrullah ile Allahın nuru kalbine düşe. Münevver kıla. İkincisi oldur ki, kimseye adavet, düşmanlık etmeye. Kendüye her ne sanursa gayriye dahi anı sana. Üçüncü sünnet oldur ki, Hak yoluna teslim olub kimsenin gönlün incitmeye. Ve farz-ı evvel budur ki, varlığın külliyen terk idüb, evliya esrarın zahid imanın şeytandan sakınur gibi sakınasın. Ve ikinci farz oldur ki, settarül uyub olub cümlesi bir dilden söyleye. Üçüncü farz oldur ki, her kande hakkı tefekkür eyleye ve mizan-ı hakka razı ola. Bir günahına bin özür dileye. Ve gaybet ve bühtan ve yalan söylemeye. Dördüncü farz oldur ki, mürebbi hakkın unutmaya ve her ne buyurursa emrine muti ola. Beşinci farz oldur ki,   halifeden el alub tevbe iyleye uğurun dirlik etmek ve daim hakkına razı ola. Altıncı

 

 

 

38

 

farz oldur ki, halifede tac ve kisve kabul eylemek. Yedinci farz oldur ki, üstaza özrün buyurub kendü bildigini terk itmek.ve yol ehline pa-yı mal olmakdır. İmdi bu tarik üzere olmayan kişi muhiblik duasın itse kazibdir. Setm ü tercüman beyan ider. Evvel sünnetten düşene  yol vardık da kendü reyine bırakıb her ne hizmet iderse anınla kabul idesin. İkinci sünnetten düşene üç setm-i tarik olub üç akçe tercüman alalar. Üçüncü sünnetden düşene üç tarik çalub üç akçe gazilere ve beş akçe halifeye alasın. İmdi sünnet tamam oldu. Evvel farzdan düşene beşe tarik urub beş akçe gazilere üç akçe halifeye ve yedi akçe Hacı Bektaş’a nezir alasın. İkinci farzdan düşene yedi tarik urub yedi akçe gazilere ve beş akçe halifeye ve on bir akçe Hacı Bektaşa nezir alasın. Üçüncü farzdan düşene, on iki sartu urub on iki akçe tercüman gazilere ve dokuz akçe halifeye ve on akçe mürşide nezir alasın. Dördüncü farzdan düşene on yedi tarik urub on yedi akçe tercüman

 

 

 

39

 

 gazilere on beş akçe halifeye ve kırk akçe evliyaya nezir alalar. Baki ol üç farzdan düşenin günahı birdir. Gerek mürebbiden ve gerek sahibden ve gerek kim tacın atmış olsun. Bunlara kırk yedi akçe tercüman gazilere alub ve kırk yedi tarik urub otuzüç akçe halifeye ve yetmiş dokuz akçe evliyaya nezir alalar.  İmdi bir kişi bunca farzlardan düşmüş ola, ana derman yokdur. O talib, derfah-ı hazret-i hünkara varub özin mürşide yetire. Eger mürşid kabul iderse rehber dahi kabul ider. Ve eger mürşid

 

kabul itmezse rehber dahi kabul itmez ve eger mürşid kabul itmezse anın cümle malı miras olur. Ol talibin cümle malın hisab idüb beşte birin rehber ve yedide birin halifeye on ikide birin evliyaya nezir alalar. doksan dokuz tarik urub doksan dokuz akçe tercüman alalar. Ve bu doksan dokuz akçe tarikindir. Ayn-ı cem kondugu denlu alurlar. Amma müsahibinin malı hesab olmaz. Setm bile düşer. İmdi her kim bu tarik

 

 

 

 

 

40

 

amel ide meşayihinin  ve on iki imamın gönlü andan razı ve şakir olur. Amma bir talib fakr-ı hal olsa, anın tercümanı kendü rızasıdır. Rehber ne görürse alub kabul ideler ve kavl ü kelam ile amel ve ihtiyar itmeyenin emegi heba ve sa’yi beyhudedir. Ve Allahü a’lem bissevabdır. Beyan-ı erkan ceme imdi rehbere ve mürşidlere ve halifelere lazımdır ki erkan-ı cemi yürütüb ihya ve icra ideler gerekdir. Her bir talib şeb-i Cuma rehber katına cem olub kendülerin tarikden geçireler. Eger rehberi yakında olmazsa gözcüye varub mevcud olan ve rehber-i aharın tarıkından geçe  ve her talib gerek yekda ve gerek hemta gerek mevali ve gerek müsinli cümle rehberlerin katına cem olub Cuma akşamında(n)sonra cümle diz çöküp tarik getirib evvel tarikçi tutub tarikten geçe. Rehber elinden andan sonra rehber düşe kaçın rehber düşü. Cümle talibler

 

 

 

 

 

 

 

41

 

 

 

ayağına niyaz ideler. Yine dara duralar.  Tarikçi tarik çala, kaldura andan otura . ve eger ol rehber getürirlerse caizdir. Andan sonra baki talibler bir bir tarikden geçüb tarik tamam oldukta hutbe okuyub meşayihlerin ismin yad gelüben şah-ı merdan çekeler. Andan sonra bir saki safa suyu dağıtub ervah-ı eimme-i isna aşere hibe ideler. İmdi eger halife ve mürebbi ve rehber özin dergah-ı hünkarda mürşid ileşdirub icazet almadukça cümle yediği içdiği haramdur. Ve çekdügi makbul degildir. Ve seccade üstünde oturmak reva değildir. Ve her kim Muhammed Ali kavlince  ….meşrebiyim diyüb bu erkan üzere yürümeyüb edebin evliyaya talib idüb mürebbinin duasın ayamasa(alamasa) cümle emegi hebadır. Ve evliyanın düşmanıdır. FASL: imam Cafer Sadık radıyallahü anh buyurdu kim, kaçan talibler tarikat üzere cemaat itseler cenab-ı peygamber aleyhisselam tariki üzere oturalar. Dünya muhabbetinden özlerirn çâk

 

 

 

42

 

idüb dillerine evliya kelamı getüreler. Talib dura, bir söyleye bin otura bir söyleye andan sonra menakıb-ı eimmeden okunub ve cehennem azabının iştidadından ve naim-i firdevsten bazı nüktan zikr u irad olunub halkı mütenebbih ve âgah eyleyeler. Andan sonra evliyanın sem’i kurulub kanun-ı evliya ve gülbenk-i şah-ı merdan icra olunub herkes makamına müracaat ideler. Eger tarikat ceminde birinin gönlüne mal ü rızk gelüb özi cemden taşra olsa ol talib değildir.  Ve ol mecmuda olan ibadetden ana faide yokdur. Evvela müminler oturalar. Müslimler özlerinden temenna-i arşullahkoyalar. Dahi temana-yı imam ola. Gülbank çeküb baba evlad her birerlerine yer gösterüb oturalar. Amma marifet evine yekta komuyalar. Ve Arasat-ı kıyamet gibi Müslim müminden ve mümin müslimden fark ü imtiyaz olunmaya. Eger fark iderlerse ibadetleri kamilyen heba ve haramdır. Amma marifet  cemullahi zül celal ile tamam olur. Ve semaları dahi hemta ola. Eger tarikat talibine marifetten hüccet-i esrar gösterseler yüzleri karadır. Ve evliyanın kanlısıdur. Eger hakikat üzere cem olsa keman ehlini 

 

 

 

43

 

komayalar. Amma mürebbili ve müsahibli ve aşinalı ve mürebbili dört tariki mükemmel talibler ki yol edebi hak hicabı ehl-i iman kardaşlar gelüb birbirinden hicab çeker ve birbirine hak nazarıyla bakar. Canlar özlerin hak muhabbetine kavl idüb Allah’dan gayriden geçmiş müminler olup, oturalar. Andan sultan katında bile gülbenk idüb ve cümle bir gözden eşk-bar olarak sema kalkalar. Amma ol talibler makamı makam-ı haşrdır. Ve birbirine kelam-ı na makbul söylemeyeler. Ve birbirin yılmaya?. Hazret-i Ali kerremallahü Veche bir gün ehl-i beytine mevaiz esnasında egitti kim, kaçan kim muhtar-ı kaim ola. Kaffe-i mahlukat uryan-ı cem olalar. Şöyle kim, herkes nefsî nefsî çağıra, hatun kıyamet sual buyurdu kim, ya ol gün taife-i nisaya uryan olmak acib olmaz mı? Cenab-ı şah-ı vilayetmeab buyurdu kim, ol gün bir gündür ki valid mevluddan ve mader duhterinden bî haber ola gerekdir. Ve bu cemaat hakikat-ı anın aynıdır kim hakkı hazır bilüb ve can gözün açub  safha-i a’malin eline alub beynel havf ver reca divan-ı hakda adab ve erkan üzere duralar. Nitekim hazret-i

 

 

 

 

 

 

 

 

 

44

 

resulün “mutu kalbe en temutu ve hasibu kalbe en tuhasibu” kelam-ı mucez-i nizamı bu manaya işaretdir. İmdi badettesemma ayak üzere dara durub ve hutbe-i beliğa kıraat idüb ve meşayihlerin isimlerin yad eyleyeler. Andan oturub  muhabbeti ola. Amma her cemin ahirinde gülbankdan sonra seyyid ferraşi ve Selman ve saka su ulaşdıralar. Erkan-ı evliya budur. “men teşebbehe bi kavmin fehüve minhüm” muktezasınca taklid olsa dahi tahkike haml ideler vallahü a’lem. FASL:evvela rehber olan kimesneye gerekdir ki, bir talibe tevbe ve istiğfar vire. Ba’de nasihat ide ki, evliyanın erkanına ikrar itditde iradet ve icazetle otur, kalk ve büyüge hizmet küçüğe izzet eyle. Ve her kimi görürsen hak

 

nazarı ile bak, ve kendüne her ne sanursan gayriye anı san. Ve hak cevabın manafıkdan dahi gelürse cidal itme. Ve bir mümin evine duhulunde yaman gözle bakma. Ve her ne işlersen rıza ile işle ve rızasız lokma yeme. Ve elinle koymadığın şeyi alma ve rehberin emrin tut nehyinden ictinab it ve her ne söylerse cidal itme ve evliyanın menakıbına amel eyle. Görmediğin söyleme ve örtülmüş

 

 

 

45

 

kapıyı açma. Korkuyla otur mizan ile kalk. Ve zahid imanın şikayetten hıfz ider gibi evliyanın esrarın hıfz iyle. Eger ikrarından rucu ider isen Allahın didarından ve resulun şefaatından mahrum olasın. Bu nutukdan düşen mürebbiye varmayınca, barınamaz. İmdi, kaçan talibin rehberi fevt olsa, eger ol rehberin ameli oğlunda olmasa oğluna el vermese. Bir yol erine yapışa. Erkan-ı evliya üzere olmayan rehbere beli diyüb inkiyad idenlerin yüzleri karadır Allahü a’lem. FASL: Talib rehberin oğludur. Ve gelini kızıdır. Eger kızına kasd iyleye yetmiş yıl tamuda yatsa gerekdir. Bir talibin müsahibi olmasa kırk yıl irse bulmasa ve rehber anı kabul eylese ol rehber düşkündür. İki müsahib birbirine buğz olsa biri yolda olmasa ana bir evliya lokmasın sunan kimse Allahın kulu Muhammedin ümmeti değildir. Bir rehber bir talibine buğz idüb ol talib meded mürüvvet dedigi (zaman) mürüvvet itmese ol rehber düşkündür. FASL:Fi beyan-ı

 

 

 

46

 

Müsahib. Emma müsahib olmak oldur ki, evvel iki talib özlerin bilüb ve rehber nazarına geçüb bizi birbirimize kardaş eyle, dirler. Eger ol talibler ol mürebbiye elyak münasib ise, …..diyüb erkan üzere ellerin alub hutbelerin okuya. Amma bir kişige  halife olmaya ve zakir olmaya ve pir olmaya. Ve Meke? Hanedanı olmaya. Ve bende-i icazetname olmaya. Talib elin alub müsahib hutbesin okumak münasib değildir. Ayn-i cemden bir kamil kimse okuya ve mürebbiye sora. Ol tecelli ve mürebbiye ba’de kardaşlara ba’de kendinedir. Amma müsahib oldur ki, birbirinin batın ve zahir ilmine ireler. Ve işleri birbirlerinden gizli olmaya. Amma ilm ü amelleri birbirne muteber ola. Yani bir yolda biri yolda olmaya Muhammed Ali kavlince yolda olmayan musahib değildir. Bir yolda olan bir kardaşı ile yola vara. Ama anların dimesi ile olmaz. Anı ayin-i cem erenleri bilirler. İmdi üç defa yola teklif ideler. Yola gelmediği halde cem erenleri ol talibi bir yol eri ile yola yürüdeler. Zira, yola kimin

 

 

 

47

 

müsahib yol erine ayn-ı ….dır. imdi yoldan kalmakdan gitmek evla ve ihramdır. Bir aşina ve meşreb dahi böyledir. Amma müsahib oldur ki, bir saat birbirinden beri olmaya ve birbirinin mal-ı rızk-ı küllü varına ayrı teklif olmaya. Zira birbirinin aynıdır. İmdi zerrece aralarına muhabbet-i dünya hail olmaya ve olmuş olsa dava kardaşı olub …. kardaşı olmaya. Ve ahiretde birbirlerine faideleri olmayub nefsi nefsî diyenlerden olurlar ve birbirinden acib görmeyeler. Eksigin tutmayalar, arada sen ve ben olmayub teslim-i mal ü terk-i can ideler. Ve sırlarını imanları gibi hıfz ideler. Kavi müsahib böyledir vallahü a’lem. Nev-i sabi-i ehl-i tasavvuf on iki fırka oldugın ve bir fırkası necat bulub on biri dalaletde

 

kaldığın ve fırka-i dalleden her biri ne tarik ile belasın buldugın ve tarik-i mustakim ile hakka giden fırka menzile irüb murad aldığın bildirir. Ey aziz! Ma’lum olsun ki, ehlullah dimişlerdir ki, ilm-i tasavvuf bir ilimdir ki, hak tealanın sıfatın ana vusul-i haşyetinden bahisdir. Ve muhabbet-i mevladır ki abdi bu ilme 

 

 

 

48 

 

baisdir. Ve kalbi ma sivadan pak ü saf iden sufidir ki, bu ilme varışdır. Zira ki, tasavvuf(da) kişi kendi kalbini muhabbet-i ma sivadan kat’ idüb ancak muhabbet-i mevlaya rabt itmekdir ve balada beyan olunan ehl-i sünnet vel cemaat mezhebi üzere tashih-i itikad idüb ol habib-i Ekrem sallallahü teala aleyhi ve sellem hazretlerinin akval ü efal ve ahlakına tabiyetle izince gitmekdir. Ki? Meziyet-i ahlak ve tebdil-i mizac idüb zikr-i müdam ve teveccühü nam ide. Makam….ve huzura yitmekdir. Amma beşyüz elli beş tarihinde ehl-i tasavvuf on iki fırka olmuşdur. Bir fırkası şer’-i şerife ittiba ile hidayet bulmuşdur. Ve menzil-i maksuda irüb merd olmuşdur. Ve on bir fırkası taraf-ı bid’ate salik olmuşdur ve dalaletde hâlik olmuşdur. Ve fırka-i dâlle-i mezkurenin adları bunlardır ki, kaleme gelmişdir: evvel baiyye, hubbiye, Şemrahiyye, İbahiyye, Haliyye, Hululiyye, Huriye, Vafıkıyye, Mütecahiliyye, Mütekasile, İlhamiyye bunların cümlesi fesad ve fitne ile dolmuşdur. Bunlardan ibra olan hakka yakın olmuşdur ve din ü itikadı fitne ve fesada  vaki, evvelden

 

 

 

49

 

selamet ve metanet bulmuşdur. Zira ki anlar zulmet-i cehaletde kalub, bahr-ı delalete dalmışdır. Anlar iman ile müşerref iken heva-yı nefse uyub şer-i şerifi tahfif itdikleri içün hak teala anları ol hayalat-ı batıla ile selaya salmışdır. Ve her bir fırka batıl mezhebi ile meşhur olub dergah-ı hüdadan dur ve mehcur olmuşdur. Amma evvel olbaiyye mezhebde bulunan fırka dimişlerdir ki salik derece-i vilayete vasıl oldukda andan cemi tekalif-i şeriyye sakıt olur. Ve evliya ve enbiyadan efdal olub makam-ı âliyi(yi) bulurlar. Halbu kim, böyle itikad iden kimesnenin kalbinde din ve iman kalmaz. Zira ki, can bedenden çıkmadıkça bu tekalif-i şeriyye sakıt olmaz ve hiçbir veli, nebi mertebesin bulamaz. Ve amma Hubbiye mezhebinde bulunan fırka dimişlerdir ki, Abd, Allah Tealanın muhabbeti mertebesine vasıl olub gayri muhabbetlerden münkati oldukda andan savm ü salat ve sair me’murat ve mühimmiyat sakıt olub muharremat ancak ana helal olub halbu ki haramı helal itikat iden dinsiz kalur ve bu taife kabil-i tefehhüm ve ilzam olmayub

 

 

 

 

 

50

 

menahi muharrematı murtekib olur ise anlardan ictinab iden selamet bulur. Amma Şimrahiyye mezhebinde olan fırka dimişdir ki âbid, ünsi ve huzuru bulub mehma haysü mevali oldukda evamir ü nevahi-i şeriyye andan sakıt olub sada, def ve nay ile sema itmek bahin? Emsali nisayı istismam ve

 

istimna? Ana lazım gelir. Ve bunlar Abdullah Şumrahinin kavmidir ki salah ile etraf-ı âlemi seyr idüb giderler ve bunları katl itmek vacibdir ki, hile ve mekr ile nice fesat ve fitneler iderler ve amma Bahiyye mezhebinde olan fırka dimiştir ki, biz nefsimiz(e) malik değiliz ki anı measıden men edelim ve herkesin malı ve karcı bize helal ve mübahdır ki ele alalım ve gidelim ve müştehiyana mani olmak küfürdür. Men edelim. Halbuki bunlardan ekfer ve edar bir fırka yokdur. Zira ki bunların bu sırrı çokdur. Ve amma haliyye mezhebinde olan fırka dimişler ki, sema ve raks ile el ele çalmak helaldir. Ve ol hinde bihoş olub şeyhimizden bize halet geldi, didikleri dahi delaldir. 

 

 

 

51

 

Ve emma Hululiyye mezhebinde olan fırka dimişlerdir ki cümle avrete ve mahbub ve oğlana bakmak helaldir. Zira ki, ol ihdasa…..kadim haldir. Ve güzellere nazar itdikleri halde mesrur ile…..raks idüb dirler ki bu hâlât hem sıfat-ı hakdan bir sıfattır ki bize gelmişdir. Canımız ve ebdanımız cümle anın oldur. Böyle diyüb birbiriyle muanaka idüb öpüşürler. Ve halka olub raks ile tepüşürler. Bunlar dahi dalalete yapışurlar. Ve amma Hudiyye  mezhebinde bulunan fırka dimişlerdir ki, bîhoş olduğumuz halde cennette bize huri kızları gelir biz dahi anlar ile cima ederiz zira anınçün bîhoşluğumuz zail oldukda bize gusletmek lazım olur. Halbu kim, böyle diyen…..kafir olur. Ve amma nushiyye? Mezhebinde olan fırka dimişlerdir ki ….abd, Allah teala bilmeden ve anlamadan aciz ve kasırdır…..akl-ı beşer anı idrak itmege kadir değildir, diyüb tevakkuf itmişlerdir. Halbu kim, âyât ve ehadis iktizasınca idrak-i tevhid- Hüda….insana müyesserdir. İlla teklif-i Mevla abes olmak lazım gelir…

 

 

 

52

 

böyle itikad iden hor?zılalinde kalur. Amma Mütecahiliyye mezhebinde olan fırka dimişlerdir ki biz riyasetden havf ideriz. Anın çün süleha kisvetin koyub fasıklar libasın giyüb halk inde gideriz halbu kim bu dahi şer-i şerife muhalif bulunmuşdur. Zira ki men teşebbehe bi kavmin fehüve minhüm denilmiştir……ve amma Mütekasile mezhebinde olan fırka dimişlerdir ki, bu cihana gelmeden murad, ancak ten beslemekdir. Gayri nesne yokdur dir…bunlar kar ü kisbü terk idüb kapularda dilencilek iderler …..heman her ne bulurlar ise yiyüb giderler. Halbukim anlar bunu Şeriata muhalif iderler. Ve amma İlhamiyye mezhebinde olan fırka dimişlerdir ki, ketb-i şuara Kuran tarikindir. Ve cümlesi nefir-i hakikatdır. Pes anlar Kuranı ve hadisi ve fukaha ögrenmeden iraz idüb şuara ve hükema ve zurefa kitabların okuyub ilham-ı rabbanidir diyüb giderler. Halbuki ömürlerin dalalete sarf iderler. Beyt: İlm-i din…

 

(Şiir)

 

            Fıkhest ve tefsir ve hadis

 

            Her ki cehd-i gayr ez in kerded habis

 

Ve amma tarik-i müstakim ile hakka giden fırka dimişlerdir ki, Kuran-ı Kerim ve hadis-i

 

 

 

53

 

şerif dinimize ve dünyamıza kafidir. Ve Şeriat bize vafidir…..pes bunlar evliya zümresidir ki hidayet bulmuşlardır. Ve tarikat-ı muhammediye ile salik olmuşlardır. Ve zira mevladan menzil almışlardır. Ve ilm-i hakikata malik olmuşlardır. Ve meclis-i huzur-ı üns….gelmişlerdir. ve muhabbet deryasına dalmışlardır. Ve fenafillah olub anınla kalmışlardır. Devlet-i âliye ile saadet sürmeyi bulmuşlardır. İntiha-yı min kelam-ı kitab İbrahim Hakkı…aleyhirrahme el baki rahmeten mübareken vasian. 

 

Tamam

 

Okuyanı yazanı rahmetinle yarlığagıl Ya Ğani failat failat failatdır.

 

Muhammed Mustafa’ya salavat 9 Şubat  323, 11 Receb , günü Cuma.

 

 

 

DİPNOTLAR

 

Hace Ali Şah İbrahim Veli nin büyük oğludur . Horasandan Anadolu’ya Ocakzade dede olarak gelmiş Malatya tarafında taliplerinin üstünde yol erkan icira etmeştir. Bir rivayete göre Hekimhan ilçesi Mezirme köyünde kalmıştır.( Hekimhan ilçesi Mirolar köyünden 1990 yılında doksan  yaşındaki Abdullah Emir anlatmıştır